Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Tahsin Kara

Dernekçilik Nasıl Yapılır, Nasıl Yapılmalıdır?

Dernekçilik, insanların bireysel birikimlerini toplumsal paylaşıma dönüştürerek ortak yaşamı hayata geçirmektir. Bu nedenle dernekçilikte olması gereken en önemli şey, toplumun ihtiyaçları doğrultusunda herkesin kendi birikim ve tecrübelerini ortaya koyarak gerekli çalışma kollarını oluşturmaktır. Bu kolların düzen, intizam ve ciddiyet içerisinde işleyişini sağlayarak hem üyelere hem de topluma güven vermek esastır. Bu güven, toplumsal dayanışmayı da beraberinde getirerek güçlü bir toplum olmayı mümkün kılacaktır.

Dernekçiliğin güçlü ve uzun vadeli olabilmesi için yönetici ve söz sahibi kadronun eğitimli, güvenilir ve tecrübeli insanlardan seçilmesi; daha da önemlisi Allah rızasını gözeterek çalışan kişilerden oluşması çok büyük önem taşır. Bu kadroların, işinden, cebinden ve zamanından fedakârlık yapabilen, halka hizmetin Hakk’a hizmet olduğunu kavrayan bireylerden olması çok mühimdir. Aksi halde yöneticiliği meslek haline getiren, nefsini ön plana çıkarıp şöhret için koşturan ve somut proje üretmeyen yöneticiler, bireyler üzerindeki dayanışma azmini kırarak toplumdaki birlik, beraberlik ve dayanışmanın dağılmasına hatta yok olmasına sebep olurlar. Bu nedenle yöneticilerin, kendilerinden daha aktif ve proje üretebilen kabiliyetli idarecileri fark ettiklerinde koltuğu onlara devretmeleri toplumun menfaatinedir.

Derneklerimizde, çeşitli zamanlarda ve konularda sohbet, konferans ve bilgilendirme programları hazırlanmalı; gençlerimiz idealist ve aktivist düşünceler çerçevesinde topluma nasıl faydalı olabilirler konusunda aydınlatılmalıdır. Siyasette söz sahibi olabilmek için nasıl ve hangi sivil toplum kuruluşlarında (STK) çalışılması gerektiği ve gerekli görülen STK’larda çalışabilecek ehil elemanlar yetiştirmenin yolları araştırılmalıdır. Bu sebeple vizyon sahibi insanların yönetimlerde mutlaka söz sahibi olmaları sağlanmalıdır.

Şan, şöhret, makam ve çıkar peşinde koşan yöneticiler değil; proje üstüne proje üreten, hedef ve amaçlarını daima yüksek tutan, yorulmak bilmeyen, sorumluluk sahibi yöneticilere ihtiyacımız olduğu bilinmelidir. Reklamı bol fakat katılım ve icraatı kısır, koltuk meraklısı yöneticilerin topluma hiçbir faydası olmadığı gibi, çalışıp faydalı icraatlar yapabilecek ehil yöneticilerin iş başına gelmesine engel olduklarından dolayı topluma aksine zarar verdikleri de bilinmelidir.

Bugün içinde bulunduğumuz durumda, bu sorumluluk, başta bugüne kadar STK’larda yöneticilik yapanlara ait olduğu kadar, derneklerimize sahip çıkmayan toplum fertlerine de aittir.

Siyasette, bürokraside, ekonomide, medyada ve hatta sanat ve sporda söz sahibi olabilmemiz için yeni temellerin atılması zaruri bir ihtiyaçtır. Dernekler, çocuklarımızın ve gençlerimizin eğitimleriyle ilgilenirken, vakıflar da bu çalışmalara destek olmalı; gerektiğinde üniversiteye kadar okumak isteyen zeki gençlerimize her türlü yardımı ve sponsorluğu sağlamalıdır. Bunları yapabilecek imkân ve kabiliyete sahip olduğumuzun farkında olarak hareket etmeli ve bu bilinci gençlerimize anlatarak dayanışma ruhunu kazandırmalıyız. Bu, bir ihtiyaçtan öte bir zarurettir.

Bu amacı gerçekleştirmek için; siyasi düşünceleri, kişisel husumetleri, menfaat ve koltuk sevdasını bir kenara bırakıp, amaç ve hedeflere odaklanmış, gerçekten insanlara faydalı olmak için azimle çalışacak insanların yönetimlerde yer alması sağlanmalı ve desteklenmelidir. Güçlü bir toplum olmamız için mevcut derneklerimizde ve vakıflarımızda yeni yapılanmalara gitmemiz gerekiyorsa, bu mutlaka ve ivedilikle yapılmalıdır. Yönetici konumunda olan kadroların da geriye dönüp kendilerini muhasebe etmeleri ve bu yeni yapılanmalara yardımcı olmaları gereklidir.

Unutmamak gerekir ki “becerememek” ile “ihanet” arasında ince bir çizgi vardır. Bir yönetici seçilir veya atanır; fakat bazen eğitimi, bilgisi ve fıtratı gereği başarısız olabilir. Bu gayet doğaldır, hayatın bir parçasıdır. Bu yüzden üyeler de toplum da bu durumu anlayışla karşılar. Fakat beceremediği halde koltuğu işgal edenler, toplumun kazanımlarına engel oldukları için kul hakkına girerler; bu vebal büyüktür. Aynı zamanda bu tutum içinde olmak, topluma yapılan bir ihanettir.

Bu nedenle STK’larda yöneticilik yapan kadroların, yetersiz kaldıklarını fark ettiklerinde veya toplumdan tepkiler almaya başladıklarında ısrarcı olmayıp derhal istifa etmeleri hem kendileri hem toplum adına en doğru davranış olacaktır.

İnancımız ve kültürümüz, bize “hayırlı insan olmanın, insanlara faydalı olmakla mümkün olduğunu” öğretmiştir. Kul hakkına girmemek ve bilerek ya da bilmeyerek ihanet içinde olmamak için, yönetici konumunda olanların görev süreleri boyunca bu kul hakkı ve ihanet meselesini sürekli düşünerek hareket etmeleri gerekmektedir.

“Ben başkanım, ne dersem o olur” anlayışıyla yöneticilik yapmak, toplumun dağılmasına ve toplumsal kazanımlarımızın, yeni kuşaklarımızın kaybolmasına neden olur. Maalesef, zaman zaman bu tür yöneticileri görmekte ve üzülmekteyiz.

Sonuç olarak, “İmama kızıp camiyi terk etmek” yerine, yanlış olanı düzeltmek için dernek ve vakıflarımıza daha fazla sahip çıkmalıyız. Gerektiğinde yönetim kadrolarını değiştirip, yeni bir yapılanmayla daha iyiye doğru azim ve kararlılıkla yol almamız gerekir.

Rabbim, şan, şöhret, makam ve çıkar hesabı olanlardan bizleri uzak eylesin.

Kalın sağlıcakla.

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER